KAYSERİ'DE YAŞAM  
 
  DÜĞÜN ADETLERİ 10.05.2024 13:59 (UTC)
   
 
 
KAYSERİ’DE ESKİ DÜĞÜN ADETLERİ

 
 Eskiden Kayseri’de bir erkeğin evlenebilmesi için askerliğini yapmış ve İş sahibi olması gerekirdi.Mahallede Evlenecek  yaşta kızı olan  kadınlar her gün erkenden dış kapının önünü süpürürlerdi.O evde evlenecek çağda  kız olduğu kapı önünün temizliğinden anlaşılırdı. dünürcü gezen kadınlar  kapı önü temiz olan evlerin kapısını çalarlardı.Kapıyı genellikle kızın anası açar,Ya da görücü kadınlardan birisi ” misafir kabül edermisiniz ” diye seslenirdi.Görücüler eve alındıktan sonra hal hatır sorulur bu fasıl bittikten sonra görücüleden biri “hanım kızımızı görelim'”der, Kız gelir, dünürcülerin elini öper ve odadan ççıkar.Dünürcülerden biri su ister suyu kız getirir.Su isteyen kadın suyu ağır ağır içerken, diğer dünürcüler kızı baştan ayağa süzerek,incelerler, Dünürcüler kızı beğenirlerse, ailesi hakkında araştırma yapılır.Araştırma ve soruşturma sonunda herhangi bir engel bulunmazsa Dünürcü kadınlar kızı istemek üzere tekrar kız evine giderek.  Allah'ın emri, Peygamber in kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz, Bizim lakabımız, şudur diyerek oğlanın Kartviziti ile fotoğrafını kız evine bırakırlar, Kızın annesi  ailesinin damat hakkında araştırma yapması için süre ister.Bundan sonra araştırma sırası kız evine gelirdi. Kızın çok yakınları damat adayını araştırmaya başlarlar. Kızın erkek akrabalarının çoğu oğlana belli etmeden görürler.  Verilen sürenin son günü oğlan evi kadınları kız evine tekrar gelerek erkek dünürcüleri gönderelim mi?'' diye sorarlar Kız evinin cevabı araştırma sonucu müspetse, kız anası ''Allah yazdıysa , ne diyelim'' der. Sonucu menfi ise ''kızımız küçük, kusura bakmayın'' diyerek kibarca reddederdi..Kadınlar kendi aralarında anlaştıktan sonra, işe kesinlik kazandırmak için, oğlanın babası, amcası ve yakın akrabalarından bir kaçı ertesi gün kızın babasının işyerine giderler, hal hatır sormadan sonra sebebi ziyaret söylenir.Erkek dünürcüler kız babasından kahveyi almadan, yani kahve içmeden gitmezler,söz kahvesi alındıktan sonra Büyük Kahve için gün belirlenir.Büyük kahve kız evinde içilir.Bu kahveye kız ve oğlan evinin erkekleri katılırlar.Kahve içileceği gün veya bir gün önce kız evine şeker, kahve, pasta ve şerbet için gerekli malzemeleri gönderilir.
Kahvenin içileceği günün akşamı erkek tarafının akrabaları kendi evinlerinde toplanırlar ve toplu halde akşam namazından sonra kız evine giderlerdi.Kız evine gidildikten sonra  önce büyüklerden başlanarak kahve verilmeye başlanırdı.Damadın babası ve amcası içtikleri kahve fincanının altına bahşiş koyarlardı.Daha sonra şerbet tepsisi odanın ortasına konur Tepsinin içi bardak doludur, üstü bir tülle kapalı, tülün üstünde de bir ipek mendil vardır Tepsi ortaya gelince erkek tarafının getirdiği hoca Kuran okur, dua eder Dua sonra  damat adayının en yakın bekar akrabasından biri tepsiye doğru ilerler, üzerindeki mendili cebine koyar, tülü açar ve tepsiyi alıp bir,iki misafire ikram ettikten sonra,tepsiyi  kız evine mensup bir gence devrederdi. Şerbetin  yanında tuzlu pasta,şekerli pasta, yaş pasta yada rulo pastalar ikram edilir Oğlan evi gençleri kız evi mensuplarına farkettirmeden evden bazı eşyaları geri verilmek üzere çalıp damat adayına götürerek bahşiş alırlardı. Bunlar; bardak, bardak altı, kül tablası olduğu gibi, sedir yastığı, vazo, saksı gibi büyük eşyaları da çalıp götürenler olurdu. Misafirlere en son şeker ve çikolata ikram edilir Bu sırada bir sürahi şerbet  doldurularak tüle sarılır, kurdeleye bağlanır Bu sürahiyi damat adayına veren genç, damat  tarafından ödüllendirilirdi. Bu nedenle sürahi kız evindeyken damat adayının arkadaşları tarafından kapışılırdı.
Kayseri’de Düzen düzmek demek, kızın nişan günü ve daha sonra giyeceği elbiselerle diğer aksesuarı almak demektir.Düzene gelin kız, yakın akrabalarından bir kaçı, kaynana, kaynata giderdi. düzen öğleden önce gidilir öğle arası mutlaka lüks bir lokantada öğle yemeği yenirdi.Düzende alınan malzemeler o gün oğlan evine gider Oğlan evi yakınları ertesi gün düzene bakmaya gelirlerdi. Bir iki gün sonra da bir genç eşyaları kız evine götürürdü. Düzen düzüldükten sonra sıra nişana yapmaya gelirdi.Nişana gelecek kalabalık çok ise ya ticaret odasının salonu ve en yakın ilkokulunun salonu kiralanır. Kızın tarafının akrabaları, oğlan evinin kıza takı takacak yakınları toplanırlar Oğlan evinden bir orta yaşlı kadın sahneye çırak nişanlanacak kızı yanına çağırırdı. Gelin kız yanında bir kız arkadaşıyla gelir Önce oğlan evi konuklarının, sonra kız evi konuklarının ellerini öper, sonra takı merasimi başlardı. İlkönce kaynananın hediyeleri takılır, Kaynana, altınları gelin adayının yanındaki kadına verir, o da verilenleri takardı. Diğer akrabaların hediyelerini de takıları takan kadın, hediyeyi verenin adını yüksek sesle söyleyerek takar Kız altınları takıp, zarf içinde para olarak verilen diğer hediyelerini de aldıktan sonra tekrar el öperek teşekkür eder Sonra düzende alınan elbiseleri tek tek giyerek,  el öpemeye devam ederdi.
Dünürlük gezmeleri nişandan hemen sonra başlar.Kız evinin bütün yakınları dünürlük çağırırlar Kız evinin ve oğlan evinin yakınları da bu davete icabet ederlerdi, dünürlük gezmeleri yalnız kadınlar arasında olur Gelin kız her toplantıda, düzende alınan bütün elbiselerini giyerek mini bir defiye yapardı. Düğünün başlayacağı hafta pazartesi günü sabah erkenden oğlan evinin dost ve akrabaları oğlan evinde kalın duası için toplanırlar gelenlere yalnızca çikolata ikram edilirdi. Oğlan evi kalında kız evine şamdan , kına,çerez kız anasına başörtüsü, elbiselik kumaş, gömlek, çorap  konulur.Kalın kız evine geldikten sonra, kızın çeyizi bir odada sergilenir Buna çeyizi ipe asma denirdi.Çeyizle beraber, kalında gelen hediyeler de sergilenirdi,Gelin kız hamamı salı günü olur ve kız evi tarafından yapılırdı. Hamam öncesi kız evi iki taraf akrabalarına sabun gönderir. Sabunun üzerine bir etiketle hamamın ismi yazılırdı. Hamama girilirken bu sabun, davetliye yerine geçerdi. Hamam kız evi tarafından bir günlüğüne kiralanır. Yabancı kadınlar hamama alınmazdı, Hamama gelemeyecek olanlar mazeretlerini belirterek sabunu almazlar Sabunu alıp ta hamama gelmemek ayıptı.Hamamda manili,türkülü bir çok oyun oynandıktan sonra oğlan evi kızı alır, soyundurup ipek peştemala sarar Ayağına sedefli gümüş takunya giydirilir Bütün bu işler ve yıkanma süresince kız evinden hiç kimse kızın yanında bulunmaz. Yine sıra halinde türküler söylenerek iç hamama geçilir göbek taşının etrafında dönülerek oyunlar oynanır gelin kız evine teslim edilir, Hamamda gelin kıza ve genç kızlara kına yakılır, portakal ,meyve ve  turşu yenirdi. Çarşamba sabahı kız evine çeyiz almaya gidilir, gençler ve  hamallarla beraber çeyizi kamyona yüklerler Yükleme işlemine kız evine mensup kimse katılmaz Çeyiz oğlan evine gelince hemen yerleştirilir Gelin kız çarşamba gecesi arkadaşlarıyla beraber bir odada yatar damat, evli sağdıcı ve birkaç arkadaşıyla Perşembe günü damat ve sadıçlar önce berbere sonra hamama gider daha sonra eve gelerek  kız evi tarafından damada gönderilen takım elbise giydirilir Bu işler öğleden sonra bitmiş olurdu. Kız evinden gelin alma faslında damatta bulunurdu damadın gelini koluna takıp gelin arabasına kadar getirmesine “koltuk verme” denirdi.Gelin oğlan evine geldikten sonra damat ve sağdıçlar evden ayrılırdı.Oğlan evinde akşam tam tamın sofra kurulurdu.Bu sofrada 19 çeşit yemek ve tatlılar olurdu.Yemekten yatsı namazı için camiye gidilir cami çıkışı oğlan evinin önünde ateş yakılır ve mahalle hocası dua okuduktan sonra damat büyüklerin elini öptükten sonra gerdek odasına doğru yönelirdi.Bu arda damadın sırtına vurmakta bir gelenekti.Düğünden sonraki cumartesi veya pazar günü akşam, oğlan evi yakın akrabalarıyla birlikte kız evine giderlerdi.Buna kız arkası denirdi. Damat önce kaynananın, sonra kaynatanın elini öper ,kızın yakın akrabaları ile tanışırdı. Eskiden damat bu ziyarete giderken  kaynanaya hırka, entarilik kumaş, kaynataya elbiselik kumaş,  baldızlara yapık denilen eşarp ve mevsim meyveleriyle tatlı oluşan bir hediye paketi götürürdü. Şimdi bu adetler unutuldu. Damat önce kaynananın, sonra kaynatanın elini öper kız arkasına gelen misafirler, geç vakte kadar otururlardı. Misafirler giderken kız evi, damatlarına namazlık halı,kızlarına da bir çeyrek altın takarlardı.
 
 
  KAYSERİ'DE YAŞAM
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  KAYSERİ
Eskiden Kayseri’de aileden sonraki sosyal basamak mahalle idi,mahallede herkes lakabıyla anılır. Mahallenin kadınlarına teyze, ame, yenge, amca ,dayı bizden büyüklere abla, abi denir. Doğum,düğün gibi tatlı olaylar, hastalık,ölüm gibi açılan birlikte paylaşılırdı.

Mahallenin ağabeyleri mahallenin namusunu koruma ve kollamakla görevli idiler.Mahalle kızlarının peşlerine başka mahalle erkeklerini takıp getirmeleri ayıp ve yasaktı.Bu işe kalkışan yabancı mahalle delikanlılarının icabına bu ekip bakardı.

Komşu mahalle delikanlıları kurallara uymak şartıyla bir mahalleden diğerine geçebilirlerdi. Mahalleden çıkacak gelin konvoylarının yolunu kesip bahşiş almak bu ekibin işiydi.

Mahalle kadınlarının ilk işi sabah kalktıklarında sokak kapılarını çalı süpürgesi ile süpürmekti. Cingi taşlarının arası oyuluncaya kadar süpürülürdü. Çünkü o evin kadınının temizliği bununla ölçülürdü.

Ev kadınları pek para kullanmazlardı. Mahalleye gelen satıcılara eski elbiseler vererek çamaşır leğeni naylon kovalarla takas ederlerdi.

Mahalle canlı bir olgu idi Her canlı gibi yaşardı.Büyüyen nesil evlendirilir veya askere gönderilir.Yerine yeni nesil nöbeti teslim alırdı.

Mahallenin değişmez unsurları vardı mahalle bekçisi ,fırını ve çeşmesi ile bir bütündü. Mahallenin çocukları birbirlerini çok severlerdi.kavga etseler bile kin tutmazlardı.okula birlikte giderler her gün kendilerine yeni dünya kurarlardı.birlikte teksas, tomkis,redkit okurlar,birlikte çelik çomak ve top oynarlardı.

Yıllar geçtikçe bu birliktelikler kollama ve koruma duyguları yok oldu.Birim aracı olan para bir anda harcama vasıtası oldu.Şehirlerdeki hızlı gelişim Sanayi hamlesi köylerden göçler yeni yeni türeyen zenginler yaşam tarzındaki tezatlar önce eşitliği sonrada saygı ve sevgiyi manevi değerleri yok etti.Daha sonra işsizlik,köşeyi dönme adamını bulma,malı götürme hayatın yenilgisi,çaresizlik mahalle yaşamını yok etti.

Şehrimiz eski mahallelerimiz kasırga misali rüzgarlar karşısında dayanamıyor, parkları meydanları sokak ve caddeleriyle sıkıcı ve sıradan bir ortak zevksizliğin bayağılaştırdığı bir tekdüzelik örneğine dönüşmeye başladı.

Şehirleri birbirinden farklı kılan, ayıran bu ayrılıklardan güzellikler çıkaran ayrıntılar birer birer yok oluyor.

Kayseri’nin kendini ele vermeyen gizemli ve insanları kendine bağlayan bir yanı vardır.Bu Kayseri’nin ruhudur.Kayseri’nin bu özelliğini yalayabilen insanlar için bu şehir şehir olmaktan çıkar.Ve bir sevgili mertebesine yükselir.Erciyes’e sırtını dayamış Kayseri’nin kokusudur bu bizi bu şehre bağlayanda bu kokudur.Çocukluğumun gençliğimin geçtiği,dar sokaklarında yürüdüğüm hunat mahallesinin kısa zamanda dozerlerle yok yok edildiğine şahit oldum.Güllük ,Hunat, Çandır mahallesinin kendi gitti adı kaldı.Mahalle olgusu kültürümüzün en önemli yanını temsil eder. Bu gün bile Kayseri’nin yerlisiyim diyenler kendi aralarında hangi mahalledensin diye sormaya devem ediyorlar.bu soruya cevap verilen mahalleler birer isimden ibaret.Dolayısıyla genç nesil için hangi mahalledensin sorusu hiçbir şey ifade etmiyor.Edemiyor.Çünkü şehrin eski mahalleleri apartman özentisine ,arsa rant getirisi uğruna çoktan feda edildi.Şu anda geçmişi özlüyoruz.Çünkü o geçmişte elimize her şey geçmiyordu.geçeninde kıymetini biliyorduk.Teknoloji yoktu insan daha fazla içindeydi her şeyin sık sık kıyafet değiştirmek zengin işiydi. Orda direk çocuklar yeni giysiler için bayramı beklemek zorundaydı.

Elime her şey geçtikce geçmise özlemim arttı.Geçmisin daha güzel olduğuna dair tartışılmaz bir fikir birliği oluştu.Geçmişi özlüyoruz çünkü çok çabuk tüketilmeyen bir şeyler olsun istiyoruz.hayatımızda.Geçmişi özlüyoruz,çünkü özlemi seviyoruz birazda.

Kayseri, insanının kokusuyla birbirine karışmış içinde yaşarken fark edemediğimiz kokudur.Ne zaman ki ayrıldınız gurbet ele gittiniz burnunuzda tütmeye başlar ,en önemsiz ayrıntıları bile hatırlarsınız.

İçinde bulamadığınız güzellikleri dışarıda aramayınız derler ya Yaşadığınız her şehir içinde yeterince güzellikler bulabileceğiniz şehirdir.Yeter ki yaşadığımız şehri sevelim.

Kimi zaman da bir sebebi olmadan severiz şehirleri ;bilmediğimiz,izah edemeyeceğimiz gönül bağları oluşur onlarla aramızda bütün sevdiklerimizi bir şehir barındırıyorsa o şehrin havasını teneffüs edip suyunu içiyorsanız bazı şeyleri bu şehir insanları ile paylaşıyorsanız bu şehri sevdiklerinizin arasına koymalısınız.

Mahalle olgusu aslında şehir kültürümüzün önemli bir parçasıydı şu anda bile Kayseri’nin yerlisiyim diyenler kendi aralarında hangi mahalledensin diye sormaya devam ediyorlar. Kayseri’de yetişen genç nesil için hangi mahalledensin sorusu bir şey ifade etmiyor. Kayseri’nin eski mahalleri kısa bir sürede rant uğruna dozerlerle kepçelerle yok edildi..

Doğup büyüdüğüm Hunat mahallesinden geriye bir tek Kalem Kırdı cami kaldı..o da bakımsızlıkta harap durumda.






  SİNEMA KEYFİ
SİNEMA KEYFİ


Yaşı 50 ve üzeri olanlar hatırlayacaklardır.Kayseri’nin ilk kapalı sineması Büyük sinema idi yazlık sineması ise Meydan’daki otoparkın bulunduğu yerdeki Tan sineması idi,daha sonra Hilton otelinin bulunduğu yerin arkasında Şahin sineması Meydandaki vergi dairesinin bulunduğu yerde Ünal sineması yüz metre ilerisinde Lale sineması Adliyenin karşısında Çiçek sineması açıldı.Bu sinemalardan sonra kapalı Alemdar ve Taş sinemaları açıldı.

1960-1975 yıllarında Kayseri’nin tek eğlence kaynağı Sinemalardı.Mayıs-Haziran ayları geldiği zaman mahalle kadınları yazlık sinemaların açılıp, açılmadığını araştırır,açıldığı haberini alınınca düğün,bayram ederlerdi.Hangi sinemada hangi filmin oynadığı,biletlerin kaç lira olduğu soruşturulur para tedarik edildiğinde o hafta sinemaya gidecek mahalle halkı tespit edilirdi.Ailenin bütün fertleri süslenir,yeni elbiseler giyerlerdi.

Film başlayana kadar kadınların dedikodusu hiç bitmezdi.Film başladığında ses soluk kesilir pür dikkat film izlenmeye başlanırdı.Bazen sinemanın içinde bir gürültü kopar kavga edenler sinema görevlileri tarafından dışarı atılırdı.Filmdeki kötü adam yuhalanır,ıslıklanır.Türk bayrağı ve Türk askeri görüldüğü zaman alkışlanırdı.Acıklı sahnelerde kadınların ve kızların gözlerinden yaşlar süzülürdü.

Film seyredilirken elektrik kesildi mi sinemanın içinde uğultu kopar,.yanan ışıkla birlikte alkış sesleri yükselirdi.Bazen film kopar,bazen de ses kesilirdi o zaman izleyenler ıslıklarla durumu protesto ederlerdi “ makinist ses” diye bağırılır,eğer yine ses gelmez-
se sandalyelere bozuk paralarla vurularak protesto daha da artardı.

Sinema çıkışı kadınlar kızlarına mukayyet olmaya çalışarak onların önde yürümesini isterlerdi,kızların çevresinde dolanan gençleri göz hapsine alarak kızlarının kollarına çimdik atarak “ sana mı bakıyor şu serseri sakın ha yüz verme ha “ diyerek kızlarını ikaz ederlerdi. Kadınlar Yolda seyrettikleri filmleri tekrar ele alırlar “ görüyon mu anam kimseye güven olmuyor gem genç kızı ne hale getirdiler” diyerek ağlamaklı bir şekilde evlerine giderlerdi ertesi gün tekrar bir araya geldiklerinde filmin aynı yerden yorumunu yapmaya devam ederlerdi..
  ESKİ BAYRAMLAR
ESKİ BAYRAMLAR

Zaman öyle telaşlarla doludizgin çekip gidiyor.Aynanın karşısına geçip bakmasak, bize uğradığını fark etmeyeceğiz.köprünün altından geçen suları ve saçlarımıza düşen akları görmeyeceğiz..Zamanla akıp giden başka şeylerimizde var.Bayramlarımız insan geçmise güzellikleri görmek için bakar.Artık eski bayramlar yok,Çünkü eski aile yapıları,eski kentler,eski mahalleler,eski değerler yok.Bayramlardan söz açılınca hemen eski bayramlar hatırlanır.Büyükler “ Bizim zamanımızda “ diyerek söze başlarlar eski bayramların güzelliklerini ve çocukluk hatıralarını anlatmakla bitiremezler.Yeni elbiseler ,cici ayakkabılar,bayram harçlıkları akide ve sormuk şekerleri eski hatıraların damakta kalan tadı olarak gençlere anlatılır.Eskiden önemli günlerde ve bayramlarda kullanılan kartlar vardı.çeşit çeşit kartların her biri ayrı bir duyguyu ifade ederdi.Bu kartlar bayramdan önce postaya verilirdi. Postacılar günlerce bu kartları çantalarında kor mahalle mahalle dolaşarak sahiplerine dağıtırlardı.

Bu gün postacılar bu dertten kurtuldular SMS’ ler elektronik posta kartları bu geleneği de yok etti.

Eskiden bayramlar birlik ve beraberliği güçlendiren pekiştiren,dayanışma ve paylaşma duygularını artıran günlerdi.Bayram çoşkusu önemli bir yere sahipti.Bayram sabahı erkenden kalkılırdı aile büyükleri ile camiye gidilir.Cami dönüşü hazırlanan sofrada mutlaka yahni ile pilav bulunurdu.
  TELEVİZYONLU GÜNLER
TELEVİZYONLU GÜNLER
Benim televizyon ile ilgili ilk belleğime kazıdığım anılar 1970’li yılların başına rastlar: O zamanlar televizyon yeni yeni piyasaya çıkmıştı. Kayseri’de televizyon yayınları 1974 yılında TRT’ nin tek kanallı Siyah-beyaz paket yayını ile başladı. Haftanın üç günü bir-kaç saatlik yapılan televizyon yayını yapılırdı. Yayın cumartesi pazar 9-10 gibi istiklal marşı ile başlardı, gece saat 24 olduğunda yine yayın istiklal marşı ile kapanırdı.
Bir mahalledeki hangi evde televizyon var ise, mahalle sakinlerinin davetsiz olarak o evde toplanırlardı.Televizyon başında toplanan ev halkı, komşular ve özellikle çocuklar televizyon yayınının başlamasını tatlı bir heyecanla beklerdi.
Reklamlardaki ürünlerin tanıtımı ayrı bir heyecanla izlenir, Pazar sineması,Hikmet Şimşek yönetiminde pazar konseri Cumartesi günleri saat 15:00 de müthiş diziler vardı;Kara Şimşek ,Uzay Yolu,hafta içi her akşama saat 20:00 de ; Dallas,Köle İsaura ,Şahin Tepesi,Kaçak,Aşk Gemisi Komser Colomba, Tatlı Cadı, Çizgi filmler, haberler ve daha bir sürü program, haftanın belli günlerinde insanları ekran karşısına toplardı.

Televizyon apansız girdi hayatımıza. Bize bir şeyler getirirken bir şeyleri de alıp götürdü yaşantımızdan. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” misali televizyona esir düştük,Akşamları yapılan akraba,eş-dost ziyaretleri yapılmaz oldu. “Her seçiş bir vazgeçiş, her kazanış bir kaybediştir” biz televizyonu seçtik ya da seçmek zorunda kaldık birçok güzel şeyden vazgeçtik, kazandığımız çok şey oldu ama çok şey de kaybettik. Geriye söle baktığımda hey gidi günler hey demekten başka şey gelmiyor aklıma.







  RADYO KEYFİ
RADYO GÜNLERİ

1960 Yılında Ağa marka radyomuz vardı.Net çeksin diye antenini dama kurmuştuk.Uzun Dalga,Kısa dalga,Orta dalga kanalları vardı.Açma kapama düğmesi önünde gösterge paneli ve lambası görünürdü göstergenin üzerinde rakamlar ve istasyon adları yazardı.Radyonun üst bölümünde de hoparlör bulunurdu.O yıllarda her evde elektrik bulunmazdı bu radyolar transistörlü idi.4 pille çalışırdı.

Akşam oldu mu “Radyolu saatler başlardı.” ailenin tek eğlence kaynağı radyo idi.Akşamları saat 21.00’ de “Radyo tiyatrosu başlardı.Bütün aile pür dikkat radyo tiyatrosunu dinlerdik.

Radyo günleri çoğunlukla Türkiye Radyoları birinci kanalı ile sınırlıydı.Akşamları Moskova radyosu da Türkçe yayın yapardı.Dinleyici istekleri programı o yılların en popüler programı idi.Bu programda o yılların en popüler sanatçıları Nida Tüfekçi,Neriman Altındağ Tüfekçi Ahmet Gazi Ayhan Yıldız Ayhan Muazzez Turinğ ve Mustafa Gece yatmaz yurdun her yöresinden türküler okurlardı

Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol